Hakkımda

Fotoğrafım
İçinden geldiği yöne gitmek , düşünmeden yazmak hiç kolay değildir.. İçinden geçenlerin şerefine...

28 Eylül 2010 Salı


yanlız kaldım bugün
küçük bir şehrin
küçücük iskelesinde
gemiler gördüm uzaktan
annem oldu,babam oldu
onlar gibi aniden kayboldu
ben hayatın içindeyim
gemiler denizin ortasında
ben karada yüzerken
gemiler denizin azgın sularında can çekişiyor
ben aslında senin içindeyim
yolumu bulamadım
iskele, gemi bahane
ben sana varamadım..
arzu açıkgöz


herşeyden bihaber yaşadığım zamanlar
saklambaç oynadığımda yumduğum duvarlar
zaman dışımda ilerleyen bir tünel
insanların yüzleri yok artık
maskeler düşmez
suratlar görülmez
gerçekler acıtmaz
bu insanlık pazarında
bir çıkmaz yolmuş hayatım
en derinlere saklanmış ruhum
bedenim uzanır
geceleri gölgem sokakları gezinir..
2006

okula gitmek için nice kırık dökük köprüler geçen ve buköprülerin yıkılması sonucu hayatlarını kaybeden çocuklar için yazdım..


bir düş görmüştü rüyasında
küçük bir çocuk dün akşam
babası memet köprünün başında
koşsa tutardı elini on adımda
çocuk hayaliyle uyumuştu oysa
bu rüyada neydi baştan sona
sarsıldı köprü tek adımında
memedin elinden düştü üç lira
ne babasının elini tuttu
ne köprüyü geçti
nede düşen üç lirayı yakaladı
rüyamıydı gerçekmiydi anlayamadı
düştü belkide,yada düşmüştü acımıştı dizleri
son kez kapattı gözlerini
rüyamıydı gerçekmiydi anlayamadı...
2007
Gökyüzünde asılı duran herşey beni kendine çekiyor
tek bir noktaya bakmak istiyorum
karanlıklar arasında parıldayan beyaz ışığa
okadar gerçek ve parlakki
uzaklığını düşünmüyorum,ellerimle tutabilirim onu
dünyanın ufacık olduğunu hissediyorum
dolaştığım heryerinde aynı
farklılaştıranın ne olduğunu soruyorum
insanlarmı,eşyalarmı,dağlarmı,ovalarmı,denizlermi
duygular yanlızca duygular
sesler ve renkler
şimdi gökyüzü daha bir başka
yıldızlar daha çok ve etraf sessiz...
2005

18 Mayıs 2010 Salı

...........

bi böcek gibi yaşamıcaksın hayatı
kendi toprağının altında sıkış sıkış
üst üste nefes alamadan
yaşamak için yaşamıcaksın

sırf doyabilmek için yemiceksin mesela
neyersen ye hazzını alıcaksın
tadını ayırıcaksın belkide sana başka diyarları anımsatıcak
simitinin kokusu
ozaman ellerine sağlık olucak işte
yüreğine sağlık

anne olmuş olmak için doğurmayacaksın dünyaya
sırf seni sevsin diye büyütmeyeceksin
yemedim yedirdim,giymedim giydirdim diyip laf sokmayacaksın
çoğalmak için bölünmeyeceksin yada
sevgili olmaktan vazgeçmeyeceksin

okumuş olmak için yığınla paralar savurmayacaksın
anlamadığın halde hergün aynı sıralarda zaman öldürmeyeceksin
hiç yapmayacağın işin eğitimini almayacaksın
belkide belkide dünyayı anlamaya çalışacaksın..

kim sana ne anlatırsa anlatsın
bilirim ki sen yinede kimseyi dinlemeyeceksin
senin doğruların olucak,senin inaçların
kendi hayatının peşinden iz süreceksin

iyide olsa kötü de olsa var olduğun için yaşayacaksın
ne kadar zaman sürerse sürsün
yaşadığının zamanın en iyisi olacaksın
hiç birşey boşa gitmeyecek hiç bir anın.......
2010

tota.......


totaya

hayatıma yıllar önce biri girmişti..adı valentina matinyan..ben onu tanıdığımda 70 yaşındaydı..uzun boylu,iri gözlü saçları kısacık ve bembeyazdı..güçlüydü,umutluydu,sevecendi,sevgidoluydu..herkezin annesi gibiydi...terziydi o yada ondan daha fazlasıydı..dikemeyeceği hiç bir model yoktu..yaşının ilerlemiş olmasına rağmen gençlere taş çıkaran bi zindeliği enerjisi vardı..yüzünde okadar çok anlam vardıki.kendini yaptığı işe kaptırdığı zaman mutluydu çünkü ozaman baka hiçbirşey düşünmezdi,geçmişi düşünmezdi,bikaç saat sonrasını düşünmezdi..ama eğer yapıcak hiçbişeyi yoksa işte ozaman hemen bizim yanımıza gelir anlatmaya başlardı..eskileri,anılarını,gençliğini,bütün ölmüş olan çocuklarını,ermenistanı,evini,burada birlikte yaşadığı gelinini,torununu,küçücük evini,borçlarını,hastalıklarını,ve fıkralarını..konuştukça herşeyi baştan yaşardı ve ağlamaya başlardı,ona sımsıkı sarılıp acısını hafifletmeye çalışırdım..ama mümkün olamazdı,geri gelemezdi ölen üç oğlu,geçen zamanı...hayatı boyunca çalışmış,hiç dinlenmemiş,yaz kış koşturmuş durmuş..hep birilerine bakmış,hep ayaklarının üstünde durmuş tota..ben ona tota diyorum tota ermenicede abla dmek..tatik de derdim..bana ermenice küfürler öğretirdi bende ona söylerdim gelene geçene şaka yapardık..gülerdik birlikte...tatik patik,çal havik..çehovu bilirim derdi,tolstoyu bilirim,destoyevskiyi bilirim..onları tanırım derdi..ben bikere ona sonyayı oynamıştım çehovdan..ağlamıştı..neyapabiliriz yaşamak zorundayız....sonra dinlenicez,dinlenicez,dinlenicez....hayır o dinlenemedi hemde hiç...hep çalıştı hep çalıştı..ölmeden bi hafta önce bile çalışıyordu..mide kanseriymiş çok ilerlemiş hastalığı tatikin..ama o halde devam etti hayatına...bana ermenice bi yazı yazmıştı..sana inanıyorum demişti sen çok başarılı olucaksın..ama neyazdığını söylemedi..bende hiç anlamadım..saklıyorum..neden yazdım bunları çünkü onu çok özledim...totaydı o ..ermeniydi..insan gibi insandı..dostdu..anneydi..melek di...şimdi onun gibi biriyle aynı keyifli sohbetleri yapmak belkide çok zor...

2010

17 Nisan 2010 Cumartesi

müzik...

şimdi bi müzik sesi karmakarışık ve derinden..belkide hep çalmak istediğim gitarın ulaşılmaz tellerinin çıkardığı uyum...

14 Nisan 2010 Çarşamba

içimden


içimden kuşlar havalandı..ne yöne gideceklerini bilemediler..gökyüzünde çember çizip durdular..hep aynı yönde hareket ediyorlardı...içimden kuşlar birbir havalandı..hep başa döndüklerini bile bile yine içimden kanat çırpa çırpa gidemeyecekleri o kısır döngüye doğru süzüldüler..

11 Nisan 2010 Pazar

..........


yüzünü ezberledim
gülüşünü,bakışını
kokunu içime çektim
hep tanıdık
hiç gitmez yanımdan
herdefasında sevdiğim yüzün
gitmez aklımdan
sen gitmezsin sanırım
sen hiç sırtını dönmessin
buna herşeyden çok inanırım
bilemedim başka türlüsünü
yaşamadım daha hiç yokunu
yitmedin daha hiç
gitmedin benden
uzadı gün
saatler uzadı
kalsana biraz daha yanımda
hiç gitmesene
hep yanında uyurmuyum
sabah gözümü açtığımda ilk seni görürmüyüm
sesin en tanıdık ses onu duyarmıyım
birdaha yüzünü görürmüyüm
birdaha eskisi gibi olurmuyum
hiç bildilermi en mutlu halimi
hiç gördülermi bende seni
hiç o ana tanık oldularmı
dünya benimdi o zaman
kuşlar beni kıskanırdı
ağaçlar yollar beni kıskanırdı
içimde yağmurlar yağar olurdu
içim serinlerdi içimden güneşler doğardı
sen yanımda oldunmu...
hep eksik günler,
hep doğup batıyor
hep zaman ölesine geçiyor
bir görev gibi
içimden bir dilek tuttum
içimden bir şarkı tutturdum
içimden dualar ettim
içimden içimden...

6 Nisan 2010 Salı

ilk defa


biraz daha zaman
yaşamak için biraz daha nefes
büyüdümmü ne
herşeyi olgunlukla kabulleniş
gerektiğinde susmak
sessizlikle cevap verebilmek
büyüdümmü ne
artık korkularımla yüzleştim
güneş ısıtıyor yüzümü
yakıyor ışıkları ensemi
kaygılar siliniyor ardından
ilk defa kabullenebiliyorum yenilgiyi
ilk defa sevinebiliyorum olana olmayana
içimdeki düğümleri bir bir kendim çözüyorum
içimdeki labiretnlerden sorgusuz sualsiz geçiyorum
yolumu buluyorum nihayetinde
tek bir yol yok
tek bir sonuç yok
binlerce,yüzbinlerce seçenek,sonuç var
hayat var,sözcükler var
yaşam var ölüm var
ilk defa kendimi tanıyorum
farkediyorum içimi dışımı
sevebiliyorum artık kendimi
olduğum kişiyi kabul ediyorum
olduğum kişiye gülümsüyorum
ona selam veriyorum...

18 Ocak 2010 Pazartesi

17 Ocak 2010 Pazar

kahramanlara...


fülüt sesi yankılıyor duvarlarda...çocukluğumu anımsıyorum...bir kapı aralığından kendimi gözetliyorum..kaçkez ölümün kıyısına yanaşmışım,kaçkez kazalardan kurtulmuşum...kaç kez babamın ardından el sallamışım..ve o kaç kez sırtında hep anımsadığım o ağır kocaman valiziyle evin köşesinden dönüp gitmiş...öyle bir yürürdüki öyle heybetli ve sağlıklıydıki saçları uçuşurdu rüzgarda ve bana el sallardı...akşama eve dönmeyeceğini bilirdim...yarında gelmeyeceğini..belki ben bir yaş daha büyüdüğümde evde olucaktı...her döndüğünde sanki biraz daha yaşlanırdı,birazdaha yorgun düşerdi...benim babam benim kahramanımdı halada öyle....benim babam gemide çalışan bir makinistti..ben onun koskocaman gemilerde çalıştığını anlatırdım çocuklara...nekadar büyük diye sorduklarındada allah kadar büyük derdim...:)onunla ilgili sayfalarca yazabilirim...kalbim derya gibi açılıyor önünde..içi onun sevgisiyle dolu...baba ne erdemlisin,ne güleryüzlüsün ne tatlı dillisin..bana hep inandın,hep sırtımı sıvazladın...benimle bıkmadan saklambaç oynayan tek insan,yaptığım oyuncak yemekleri her seferinde yiyormuş gibi yapan tek kişi...ve hep aynı heyecanla,aynı enerjiyle...hala gemidesin..denizler senin evin...denizler senin kaderin...büyüdüm..büyüdüm yokluğunda...yine yeni yaşlar alarak....saçların seni son gördüğümde daha bir beyazdı..ama daha bir hava katmış sana..çok yakışıklı olmuşsun...tontonum canım,balım benim...hadi dön seni bekliyorum...bana ne demiştin..hayalleri olmadan yaşayamaz insan..senin hayalin varmı diye sormuştum...evet demiştin.. benim hayalim senin mutlu olduğunu görmek...ben mutluyum baba hemde çook..çünkü hayatımda başka bir kahraman daha var...onu çok seviyorum..onun ismi tayfun...sevdiğim ikinci erkek..sizi çoook seviyorum hemde çook..

13 Ocak 2010 Çarşamba

kafam keşke bukadar karmakarışık olmasaydı....okadar gürültü var ki...ve ben hiçbirine tahammül edemiyorum...tek duymak istediğim beni rahatlatıcak,çoşturacak,hüzünlendirecek yada sakinleştirecek müzik..sadece notaların sesi...evet sadece bu..buaralar tiyatro oyunu da izleyemiyorum..keşke yurt dışında yaşasaydım yada oraya gidebilseydim..artık farklı bişiyler izlemek istiyorum...bizim oyunlarımızdan bıktım...hala aynı yerdeyiz..hala aynı sıkıcı oyunlar...ah keşke imkanımız olsa...gerçekten sıkıldım..içi geçmiş olan oyunlardan...doğru düzgün müzikal bile yokk..o yok bu yokk..yapan yok.....hadi zaman geç biran önce..geç de yeniler gelsin,yeni oyunlar yazılsın...değişik kafalar,vizyonu olan insanlar yönetsin ve sahnelesin....dar kafalı,egosu olan,tiyatro sahnesini babasının malıymış gibi zapdetmiş olan insanlar gitsin memur olsun veznede falan çalışsın...bu işi sanatı,başkalarına bıraksın...bitsin...

9 Ocak 2010 Cumartesi

woinkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
beni buuul....

6 Ocak 2010 Çarşamba

içimde kıpır kıpır durmak bilmeyen kurtçuklar var..ehhehehe..hayali kurtçuklar onlar..çünkü yerimde duramıyorum..ve tarif edilmez bir sevgi seli içimde dolanıyor..aman boğulup gitmeyeyimde kendi mutluluğum içinde..heh bu işte asıl sorun azıcık mutlu olduğumuzda,bu duyguyu sonuna kadar yaşamaktan bile korkuyoruz..garip bir inanış şeklimiz var ..saçma sapan korkular..çok güldük başımıza bi iş gelir,ardından ağlarız,kötü şeyler olur falan..insan bi rahat rahat mutlu olamıyor dime...insanı yıldırma psikolojisi işte..mutlaka paranoyalar üreticeksinki bütün toplumu paranoyak yapıcaksın..bu koskocaman bir çarkın küçük bir parçası işte...neyse ben buaralar içimden geldiği gibi yaşıyacağım..hissettiğim gibi..hiçbir saçmalıktan korkmadan...ve hep gülümseyerek..düşsem bile gülümseyeceğim,otobüsü kaçırdığımda bile...

4 Ocak 2010 Pazartesi

hayalim...

hiç hayal etmemiştim mavi gözleri olan bir sevgilimin olucağını..hep mavi gözlerimin olmasını hayal etmiştim aslında..deli gibi istemiştim..birsürü rüya görmüştüm üstelik bununla ilgili..rüyamda bin tane gözüm varmış hepsi rengarenkmiş ama ben sadece mavi olsun istiyorum parlak,derin,buğulu...sonra unuttum sanırım..yada kendi gözlerimi bana sevdiren biri çıktı karşıma..badem göz dedi bana.eşşek gözlü bile dedi..gerçekten aklımın ucundan bile geçmezdi gözleri bukadar manalı bir sevgilim olucağını..o gözleri görebilmek,yakınından bakabilmek,saatlerce mavinin birsürü tonunda yüzebilmek hayal değilde nedir?yada mucize....
neyse nazar değdirmeyelim yeryüzünde bir eşi benzeri olmayan gözlere sahip sevgilime..o gözlerki ne renk olurlarsa olsunlar,onlar öyle bir bakıyorlarki içimden yüzlerce kez şükrediyorum varlığına.....